Kandinsky
Wassily Kandinsky ve sinestezi
Yunanca kökenli bir kelime olan sinestezi, ‘birleşik duyu’ anlamına gelmektedir. Bireylerde herhangi bir duyunun uyarımıyla farklı bir duyunun da tetiklenerek ortaya çıkması durumudur. Bir hastalık olmayan ve birçok farklı türü görülen sinestezi, harflerin, tatların, kokuların, seslerin kendilerine özgü renklerle algılanmasıdır.
Görsel sanatların farklı alanlarının bazen diğer disiplinlerle ilişkiye geçerek birbirini beslemesi söz konusu olmuştur. Sanat tarihinin belki de en bilinen sinestezik sanatçılarından biri olan Wassily Kandinsky’nin, Arnold Schönberg’le renklerin sesini, seslerin görüntüsünü arama yoluna girdiği söylenebilir. Kandinsky 1911 yılının Ocak ayında arkadaşlarıyla birlikte Münih’te Arnold Schönberg’in konserine gider. Aynı dönemde resmin figüratif ve geleneksel yapısından sıyrılma çabası içinde olan Kandinsky, Schönberg’in atonal müziğinden fazlasıyla etkilenir. Bu konserden sonra Schönberg’le iletişime geçen Kandinsky, Schönberg’in parçalarındaki seslerin bağımsızlığından bahseder ve bu bağımsızlığı resimlerinde yakalamak istediğini söyler. Kandinsky’ye göre resim de tıpkı müzik gibi kendi unsurlarıyla ilgilenmelidir. Sanatın, nesnel dünyadan bağımsız olarak sanatçının iç dünyasını yansıtmasını savunur ve soyut sanat aracılığıyla bunun mümkün olabileceğini öne sürer. Küçük yaşlarda piyano ve viyolonsel çalarak müzikle ilgilenmeye başlayan Wassily Kandinsky, sanatın nesnel gerçeklikten ayrılarak, sadece sanatçının içselliğine dayalı meseleleri görünür kılmaya çalışması gerektiğini düşünmüştür. Wassily Kandinsky, en yalın tanımla müziğin resmini yapar. Müziğin tetiklediği duyma duyusuyla resmin tetiklediği görme duyusu arasındaki sınırları eriterek renkleri duymamızı, sesleri görmemizi ister. Soyut sanatın önemli isimlerinden Wassily Kandisnky’nin en ünlü çalışmalarından biri olan “Kompozisyon no:8” adlı resmi, çizgilerin yaylı enstrümanların tellerine, dikdörtgenlerin piyano tuşlarına dönüştüğü; dairelerin yumuşak ses geçişlerini, üçgenlerin köşelerinin sert inişleri ve çıkışları anımsattığı bir müziğin görüntüsüne dönüşür. Renkler adeta armoniyi ve ritmi duymamızı sağlar.
Kandinsky bununla ilgili olarak,
“Renk klavyedir, gözler armonidir; ruh, birçok telli piyanodur. Sanatçı, ruhta titreşimlere neden olmak için bir tuşa veya diğerine dokunan eldir.” demiştir.
(Bağlantıya tıklayarak Kandinsky’nin Sarı-Mavi-Kırmızı adlı tablosunun nasıl bir müziğe sahip olduğunu dinleyebilirsiniz.)
https://artsandculture.google.com/experiment/play-a-kandinsky/sgF5ivv105ukhA?hl=en
(Bağlantıya tıklayarak sinesteziye sahip birinin renkleri nasıl duyduğunu simülasyon yoluyla deneyimleyebilirsiniz.)